İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, son günlerde Gazze'deki insani durumu değerlendirirken "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" şeklindeki ifadeleriyle dikkatleri üzerine çekti. Bu açıklama, bölgedeki insani krizi ve uluslararası toplumun, özellikle de Birleşmiş Milletler'in ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını sorgulatan bir boyut kazandı. Gazze'deki insani koşullara dair rakamlar ve tanık ifadeleri ise Netanyahu'nun açıklamalarının aksini işaret ediyor. Peki, gerçekler neyi gösteriyor? İşte bu tartışmalı ifadelerin arkasındaki gerçekler ve Gazze'deki mevcut durum üzerine kapsamlı bir değerlendirme.
Birleşmiş Milletler, Gazze'de gıda güvenliği krizinin boyutlarının giderek derinleştiğini vurguluyor. Gazze Şeridi’nin sıkışık yapısı, yıllardır süregelen abluka ve sınırlı kaynaklar, bölgedeki insanların gıda erişimini önemli ölçüde kısıtlıyor. Yapılan son araştırmalara göre, Gazze’de yaşayan insanların yaklaşık %70'i gıda yardımlarına bağımlı hale geldi. Bu durum, Netanyahu'nun "açlıktan ölme" ifadesinin sorgulanmasına neden oluyor. Nüfusun büyük bir kesimi yeterli beslenme koşullarında bulunmamakta ve bu durumun daha da kötüleşmesi bekleniyor.
Yerel yardım kuruluşları, yeterli gıda ve suya erişimin son derece kısıtlı olduğunu bildirmekte. Örneğin, Gazze'de yaşayan bazı aileler, günde yalnızca bir veya iki kez yemek yiyebilirken, bazıları üç öğün yemek bulma konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Gıda fiyatlarının artması ve işsizlik oranlarının tavan yapması, bu durumu daha da kötüleştiriyor. Bölgede petrol, gıda ve diğer temel ihtiyaç maddelerine ulaşımın kısıtlılığı, yaşam standartlarını olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla, Netanyahu'nun Gazze'de kimsenin açlıktan ölmediği iddiası, yerel halkın deneyimleri ile çelişiyor.
Gazze’deki insani durum üzerine pek çok tanığın ifadesi, Netanyahu'nun açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını doğruluyor. Birçok aile, gün geçtikçe artan yoksul yaşam koşulları ile mücadele etmekte ve durumu gözler önüne seren hikayelere sahip. Örneğin, 35 yaşındaki Fatma, üç çocuğuyla birlikte yaşayabilmek için ne kadar mücadele ettiğini anlatıyor. "Günlerce aç kalabiliyoruz, ancak çocuklarımın beslenmesi için elimden geleni yapmam gerekiyor," diyor Fatma. "Bazen mutfağımızda yemek pişirecek hiçbir şey olmuyor. Yardım kuruluşları sayesinde yaşıyoruz, aksi halde ne yapardık bilmiyorum."
Benzer şekilde, Zeynep adlı 40 yaşındaki bir başka kadın, "İhtiyacımız olan her şey parasız. Marketlere gittiğimizde bazen belirli gıda ürünlerine ulaşamıyoruz. Sabırla yardım bekliyoruz," diyerek yaşadığı duygusal yükü ifade ediyor. Onlarca tanık, geçmişte gıda yardımlarından yararlanırken, bu yardımların sıklıkla kesildiğini ve birçok temel gıdanın bulunamadığını belirtiyor. Bu tür tanık ifadeleri, güncel rakamların ve istatistiklerin yalnızca birer sayı olmadığını, arkasında gerçek insanların ağır bir yaşam savaşı verdiğini gösteriyor.
Netanyahu’nun açıklamaları, eleştiri oklarının hedefi olmaya devam ediyor. Birçok insan hakları savunucusu, savaş zamanı ve sonrasında yaşanan insani krizin, sadece istatistiklerden ibaret olmadığını, bu tür açıklamaların gerçeği gizleme çabası olarak algılandığını savunuyor. Gazze’deki duruma dair daha fazla bilgi sahibi olmak ve bu konuda harekete geçmek için uluslararası toplumun çabaları hayati öneme sahip. Sadece Netanyahu’nun açıklamalarına dayanmak yerine, bölgedeki insanları dinlemek ve onların ihtiyaçlarına kulak vermek gerekmektedir.
Sonuç olarak, Netanyahu'nun "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" açıklaması, birçok insanın yaşam gerçekleriyle çelişirken, Gazze'deki insani kriz hala çözüme kavuşmayı bekliyor. Bölgede hala ciddi bir yardım ihtiyacı var ve yerel halkın sesinin duyulması, uluslararası toplum açısından büyük önem taşıyor. Gazze’deki durum, yalnızca bir politik söylem değil; aynı zamanda hayatta kalma mücadelesi veren insanlar ve onların anlarını anlamak için bir fırsat.